Koronavirüsle birlikte eşikte bekleyen bir başka sorun: Susuzluk…

Sibel Ersöz

24 Nisan 2021
Koronavirüsle birlikte eşikte bekleyen bir başka sorun: Susuzluk…

Tüm dünyayı kasıp kavuran bir salgının ortasındayız. Koronavirüs’le (Covid-19) hayatımızın akışı değişti. Her günümüze, daha önce yaşamadığımız “hayatta kalma” endişesiyle başlıyoruz artık… Öte yandan, virüsle ilk tanıştığımız andan itibaren “maske, mesafe, temizlik” sözcükleri, “yeni normal” hayatımızın mottosu oldu. Aşı dahi olsak maske takmadan, mesafeyi korumadan, temizliğe dikkat etmeden bu baş düşmanı alt etme çabası, şimdilik pek mümkün görünmüyor. Bireysel hijyen ve temizlik için olmazsa olmaz suyun hayati önemi de bu vesile bir kez daha gündemimize oturdu. İyi ama “bitmez tükenmez” bildiğimiz su artık tükeniyor… 

İnsanlığın hayatını neredeyse durma noktasına getiren Koronavirüs, sadece sağlık boyutuna indirgenecek bir mesele olmaktan çoktan çıktı; aynı zamanda ekonomik, sosyal, psikolojik etkileri ile su ve gıda üzerindeki tehdit boyutuyla da ele alınması gereken bir mevzu durumunda artık. Bu mevzuyu meraklı bir vatandaş hüviyetiyle inceleyip araştırmanın; öğrendiklerimi, düşüncelerimi okuyucuyla paylaşmanın uygun olacağını düşündüm.

Felaket tellallığı olarak algılanmasın ama önümüzdeki insanlık tarihinin çok zorlu ve kara dönemlere gebe olduğunu söylemek bir abartı değil; ne yazık ki gerçeğin ta kendisi. Hırslarına yenik düşmüş insanlığın sorumsuz davranışlarının geçmişten günümüze izlerini taşıyan ve bu izlerin daha da derinleştiği gezegenimiz, belki yüzleşmek istemeyeceğimiz ve kaçamayacağımız bu gerçeğin “delillerini” artık acı biçimde tek tek önümüze koyuyor. Koronavirüs bizi bekleyen kara dönemin ve değişimin belki miladi olarak değerlendirilecek. 

Deliller çok. Bu ve takip edecek yazılarımda söz konusu delilleri tek tek mercek altına alacağım. Ama ilkin, yazıya girişte de sözünü ettiğim, koronavirüs süreci ile birlikte daha fazla tükettiğimiz, bugünün söylemiyle yaşamak için “olmazsa olmazımız” suyu ele alalım…  

Hayat kaynağımız su tehdit altında…

Su, dünya üzerindeki hayat için yerine hiçbir şeyin ikame edilemeyeceği bir ihtiyacın adı. Bir bardak suyun yerini ancak yine bir bardak su alabilir. Dünyamızın yüzde 70’i sularla kaplı. Ama bu demek değildir ki su kullanımı açısından zengin bir gezegende yaşıyoruz. İnsan olarak kullanabildiğimiz temiz su kaynakları, bu oranın sadece yüzde 3’üne denk geliyor. Dikkate değer bir diğer nokta; bu suyun yüzde 70’inin buz ve kar kütlelerinde saklı bulunduğu. Sürekli iklim değişikliği kavramından söz ediliyor. Gezegenimizin en önemli sorunlarından birisi olan iklim değişikliğine bağlı olarak artan sıcaklıklar, bilinçsizce aşırı su tüketimi; sulama, enerji ve üretim faaliyetlerindeki yanlış uygulamalar nedeniyle işte bu kısıtlı temiz su kaynaklarımız, ne yazık ki, giderek azalıyor… Bu da her geçen gün su ihtiyacımızın ciddi bir sorun olacağını bize net bir biçimde gösteriyor.

Resmi verilere göre dünyanın nüfusu, 2021 yılı itibariyle 7 milyar 837 milyon; neredeyse 8 milyar… Birleşmiş Milletler’in verilerine göre dünyada şu an 884 milyon insanın güvenli içme suyuna erişimi yok. 2050 yılı itibariyle bu sayının 5.7 milyara çıkması bekleniyor; son derece ürkütücü… 

Susuzluğun büyük bir mesele haline gelmesinin en önemli sebebi tabiatın tahribi ve kirletilmesi… Dünya genelinde sulak alanların kaybı, ormanlarınkinden üç kat daha fazla. İklim değişikliği, plastik ve petrol kirliliği ile aşırı avlanma gibi nedenler yüzünden okyanuslar her geçen gün tükenişe sürükleniyor. Okyanuslardan buharlaşan suyun yüzde 90’ı yağış olarak yine okyanuslara dönüyor ve ancak yüzde 10’u karalara doğru ilerleyerek karasal yağışları meydana getiriyor. 

Dr. Ramazan Kurtoğlu’nun “Biyo-Politik Savaşlar” isimli kitabına göz atıyorum. İçim acıyor ama bu kitapta yazılanları, durumun vahametini kavrayabilmemiz açısından bilmemiz gerekiyor. Bir kısmına birlikte bakalım: 

Her sekiz saniyede, dünyada bir bebek kirli su nedeniyle yakalandığı hastalıktan ölüyor. Dakikada toplam ölen insan sayısı ise aynı sebebe bağlı olarak 15.

Kirli suların sebep olduğu hastalıklardan dünyada her yıl 7 milyon insan hayatını kaybediyor.  

Günlük su tüketimi Afrika’da kişi başına 10-20 litre arasında değişirken Avrupalıların kişi başına günlük su tüketim miktarı 200 litre… 

Somali’de kuraklık yüzünden yüz binlerce insanın hayatının tehlikede olduğu, su bulamadığı için kendi idrarını içmek zorunda kalan insanlar bulunduğu bildiriliyor. İngiltere merkezli milletlerarası yardım kuruluşu OXFAM, Afrika’nın doğusunun son yılların en kötü kuraklığını yaşadığını, kuraklıktan en çok etkilenen ülkelerden birinin Somali olduğunu belirtti. Raporda Somali’li ailelerin çoğunun 40 derece sıcaklıkta içme, yıkama ve yemek için günde üç bardak suyla idare etmek mecburiyetinde olduğu belirtiliyor. İnsanlar birazcık su bulmak için 70 kilometre yürümek zorunda kaldığı, raporun ortaya koyduğu dramın bir parçası. Somali trajedisini çoğumuz biliyor; okuyoruz, izliyoruz. Ama bir düşünün… Gelecekte bizim ya da bizden sonraki en yakın kuşakların; çocuklarımızın, torunlarımızın böyle bir trajedinin mağdurları olmayacağı ne malum?

Türkiye’de durum iç açıcı değil… 

NASA, geçtiğimiz Ocak ayında, Türkiye'nin yer altı su rezervlerini gösteren bir harita yayınladı. Buna göre, Türkiye'deki yer altı suları ortalama seviyenin altında. Gravity Recovery and Climate Experiment Follow On (GRACE-FO) uydularıyla 11 Ocak 2021 itibariyle Türkiye'deki yer altı sularının durumu hesaplandı. Hesaplamalara göre, Türkiye'deki yer altı suları ortalama seviyenin altında. NASA'nın açıklamasına göre, kuraklık sorunu ciddi bir seviyede.

(Yayınlanan karedeki mavi kısımlar, normalden fazla su olan bölgeleri, kırmızı ve turuncu renkteki kısımlar ise normalden az su olan bölgeleri gösteriyor.)

Alman yayın kuruluşu Deutsche Welle’nin (DW) 22 Mart 2021 tarihli bir haber videosunu izliyorum. İstanbul Üni. Orman Fak. Ana Bilim Dalı Bşk. Prof. Dr. Doğanay Tolunay konuşuyor: “Kullanılabilen su miktarı Türkiye için 112 milyar metreküp gibi açıklandı. Ancak son yıllardaki kuraklıkla birlikte bunun 100 milyar metreküpün altına düştüğünü söyleyebiliriz. Ve biz ülke olarak da yılda bu 100 milyar metreküp suyun 60 milyar metreküplük kısmını kullanıyoruz. Önemli bir kısmını da tarımda kullanıyoruz. Evde kullanmasak da tarımda, aldığımız ürünlerde, kullandığımız her türlü üründe yani içinde hiç su yokmuş gibi gözüken teknolojik aletlerin imalatında bile su kullanılıyor. Buna “sanal su” adı veriliyor.” 

Merak ettim, mesela hangi ürünlere “sanal su” harcanıyor. İşte sanal su ayak izimiz:

  • 1 hamburger için 2500 lt. su,

  • 300 gr. bir biftek için 4650 lt. su,

  • 1 lt. süt için 1000 lt. su,

  • 500 gr. şeker için 750 lt. su,

  • 500 gr. peynir için 2500 lt. su,

  • 500 gr. tost ekmeği için 650 lt. su  

Türkiye’de sanal dahil kişi başı yıllık tüketilen su miktarı: 1614 m3, yani 10.760 küvet dolusu su. 

İstanbul’un su tablosu…

İstanbul… 15 milyonu aşan nüfusuyla 129 ülkeden daha büyük. 

Artan nüfus, hızlı şehirleşme, iklim değişikliği ve tekrarlanan kuraklıklar dünyanın en büyük şehrini tehdit ediyor. İstanbul’da su kaynakları beklenenden çok önce tükenebilir. 

Bahar yağmurları % 20 azaldı. 

İstanbul'a günlük ortalama 3 milyon metreküp su verilirken bu miktar kış aylarında 2 milyon 800 bin metreküpe iniyor, yaz aylarında ise yaklaşık 3 milyon 200 bin metreküp seviyesine çıkıyor.

Pandemi sürecinde daha uzun süre evde kalınması, hijyen ve temizlik gibi ihtiyaçlar ile sıcaklıkların artması su tüketimine doğrudan yansıyor.  İstanbul'da genel su tüketimi yüzde 14, evlerdeki su tüketimi ise yüzde 30 artmış. İş yerlerinin kapalı olması sebebiyle buralardaki su tüketimi ise önemli oranda azalmış. Türkiye'de Covid-19'un görüldüğü 11 Mart'tan 14 Temmuz'a kadar geçen 126 günlük sürede İstanbul'da toplam 369 milyon 542 bin 725 metreküp su tüketimi gerçekleşmiş… Bu miktar gerçekten müthiş!

Geçtiğimiz Ocak ayının ilk haftasında yüzde 19'lara kadar düşen İstanbul'daki barajların doluluk oranı şu aralar artmaya devam ediyor. Son yağışlarla birlikte megakente su sağlayan barajların seviyesi 18 Nisan itibariyle yüzde 80.72'e yükselmiş. Bu miktarın devam eden Nisan yağmurlarıyla birlikte daha da artabileceği belirtiliyor. Son günlerde görülen etkili yağışlarla baraj seviyeleri yükselse bile, ne yazık ki bu, büyüyen ve kapanmayan yaraya merhem olamıyor. Türkiye’de ve İstanbul’da kuraklık sorunu giderek büyüyor.  

Koronalı günlerde su tüketimine dikkat!

Salgının başlangıcından itibaren, kritik tavsiye, ellerimizi her seferinde 20 saniye boyunca düzenli olarak yıkamamız oldu. El yıkama alışkanlığı olmayanlarımızın da başka çaresi kalmadı.  Sadece el yıkamak mı? “Kesinlikle sık sık su için, boğazınızı kuru tutmayın!”, “Korona oldum, bol bol bitki çayı içiyorum”, “İşten eve gelir gelmez üstümdekileri çıkarıp duş alıyorum; bizim hanım çıkardıklarımı hemen çamaşır makinesine atıyor”. Sosyal medya, işte bu ve benzeri ifadelerle koronavirüse yeni yakalanmış ve süreci nasıl yaşadıklarını takipçilerine günbegün anlatan youtuber’larla dolu. 

Sözün kısası, suyla şu ya da bu şekilde daha fazla oranda haşır neşir bir vaziyetteyiz ama bitmez tükenmez bir kaynak olarak gördüğümüz su tükenmenin eşiğinde… Üstelik ona her zamankinden çok daha fazla muhtaç olacağımız zamanlarda… 

Anadolu Ajansı’nın 7 Nisan 2020 tarihli bir haberi gözüme çarptı… Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma (TEMA) Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, AA muhabirine yaptığı bir açıklamada, Türkiye'de suyun ortalama yüzde 13'ünün "evsel tüketim" diye tabir edilen içme-kullanma suyu olarak tüketildiğini, bu oranın dünya ortalamasında yüzde 11, gelişmiş ülkeler ortalamasında ise yüzde 8 seviyelerinde olduğunu aktarıyor. Ataç, Türkiye'de evsel tüketim bazında suyun yaklaşık yüzde 60'ının banyo, musluk ve tuvalet ihtiyaçlarında kullanıldığını belirterek, gelecekte bu tüketimin artan nüfus ile yükseleceğinin ve 2030'da yüzde 16 seviyelerine çıkacağının öngörüldüğünü ifade ediyor.

"Küresel bir salgınla mücadele ederken, kişisel hijyenimiz için gerekli önlemleri alırken, suyu da tasarruflu kullanmak gerekiyor" diyen Ataç’a göre bilinçsiz su tüketimi, temiz suyu ve ona ulaşırken harcanan emeği, enerjiyi ve zamanı israf etmek anlamına geliyor.

Youtube’da su üzerine araştırma yaparken bir video dikkatimi çekti. Neden daha önce gözüme takılmadığına da hayıflandım doğrusu… Belgesel kanalı National Geographic’in bir bulaşık deterjanı markası işbirliği ile oluşturduğu, müzisyen Gökhan Özoğuz rehberliği ile 2019 yılında hazırladığı “25 Litre” belgeselini (1) hiç kımıldamadan sonuna kadar izledim ve sonra bilgisayarımın yanında duran, yarısı dolu su bardağa öylece bakakaldım… Hissettiklerimi sizlere anlatmam mümkün değil; ama o andan itibaren yoğun bir iç hesaplaşmaya daldığımı ifade edebilirim. Belgesel, bir “Sıfır Gün” den söz ediyor, işte o an gerçekten sarsıldım… 

İstanbul “Sıfır Gün”ü yaşar mı?  

BBC Türkçe’nin bir haberine göre 2030'larda dünyada suya olan talebin % 55 artış göstermesi bekleniyor. 2014 yılında, dünyanın en büyük 500 kentinde yapılan bir araştırmada, bu kentlerin dörtte birinin Birleşmiş Milletler'in "su stresi" diye tanımladığı durumla karşı karşıya. Su stresi yıllık içme suyunun kişi başına 1.700 metreküpün altına düştüğü duruma verilen ad.

Söz konusu kentlerden biri de Güney Afrika’da Cape Town. Cape Town‘da su tüketimini azaltmaya yönelik tedbirler yetersiz kalınca yöneticiler, yapılan hesaplamalara göre suyun tükeneceği gün olarak  22 Nisan‘ı  ‘’Sıfır Günü‘’ (Day Zero) ilan etmişler. 1 Şubat gününden itibaren de su tüketimini hane başına maksimum 50 Litre ile sınırlandırmışlar. Yakın gelecekteki hedef 25 litre. İnanılmaz!

Gelelim bize… Türkiye de su stresi yaşayan ülkelerden biri. Bu stresi en fazla yaşayan ve gelecekte çok daha yoğun bir biçimde yaşayacak kent ise İstanbul. 

Ne yazık ki, su kaynaklarımızı sınırsızmış gibi tüketiyoruz. Gökhan Özoğuz ve Özge Özpirinçci anlatımıyla hazırlanan “25 Litre” belgeseli, İşte Cape Town’daki gibi bir sorunla karşılaşırsak neler yaşayabiliriz ve şimdiden ne tedbirler almalıyız  konusuna dikkat çekmek için hazırlanmış ve birçok kanalda yayınlanmış. 

“25 Litre”, iki boyutlu yapısıyla; bir yandan İstanbul’da su ile ilgili güncel durumu gözler önüne sererken, bir yandan da 2040 yılına gönderme yaptığı bir kurguya odaklanıyor ve bizlere gelecekte yaşanabilecek olası bir su kıtlığından söz ediyor.

Her gün sadece 25 litre su ile yaşamak zorunda olduğunuzu düşünün... 

Belgeselde İSKİ’nin önceki Su Arıtma Dairesi Başkanı Fatih Yıldız, İstanbul’da kişi başı su tüketiminin günlük yaklaşık 190 litre olduğuna, yaz aylarında ise bu sayının 210 – 220 litrelere çıktığına işaret ediyor.  Şu söyledikleri de oldukça kayda değer: “İstanbul şartlarında yedi yılda bir kurak mevsim geçer. Ama on dört yılda bir ağır kuraklık olur.”

Büyük farkındalık yaratan belgeselde olası senaryolara karşı çözüm önerileri de var. Belgeselde, Gökhan Özoğuz’un “su ayak izinin (2)” hesaplandığı bölüm dikkat çekici. 

Peki, “bireysel” olarak neler yapabiliriz?  

Bu soruya yanıt vermeden önce, isterseniz, birey olarak günde ortalama ne kadar su harcadığımıza bir göz atalım… Mesela evde hangi aktivitelere ne kadar su harcıyoruz? 

Günde ortalama 5 dk. duş yapmak, yaklaşık 75lt. su tüketimi demek, müthiş! 

Çamaşır makinesinin tasarruf programlarında bir yıkamayla ortalama 75 litre su harcanıyor. Bulaşık makinasında ise bu miktar 29 lt. Musluk ve duş başlığından dakikada ortalama 15 lt. su akıyor. Sifonu her çekişimizde yaklaşık 9 lt. su harcıyoruz. Her yemek yapışımızda ortalama 7 lt. su tüketiyoruz. 

Litrelerce su… 

Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma (TEMA) Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç bilinçli su tüketimi için yapılabileceklere dair şu önerileri paylaştı:

"Salgın sürecindeki hijyen tedbirlerini aksatmamak koşuluyla el yıkarken, duş alırken, diş fırçalarken, tıraş olurken su tazyikli açılmamalı ve gereksiz yere akmasına engel olunmalıdır. Duş süresi kısaltılmalıdır. Duş başlığında kullanılacak akıllı başlık ya da debi sabitleyici ile suyun akışı yüzde 50-60 oranında düşürülerek tasarruf sağlanabilir. Rezervuarlardaki 5 litreye yakın ve içme suyu kalitesindeki su, sifonun çekilmesiyle tek seferde akıp gidiyor. Bu nedenle, sifonlarda daha az su akıtma imkânı sağlayan ikili sisteme geçilebilir. İkili olmayan sistemlerde ise rezervuar içerisine konulacak 1 litrelik su dolu şişe her sifonda en az 1 litre su tasarrufu sağlar. Öte yandan, çamaşır ve bulaşık makinelerini tam dolduğunda çalıştırmak, yeni alınacak beyaz eşyalarda enerji ve su tasarruflu makineleri tercih etmek tasarruf sağlar. Salgınla mücadelede suyun daha çok kişisel sağlık ve temizlik için önemli olduğu unutulmamalı. Bu bağlamda, araç ve halı yıkama gibi alışkanlıklar gereğinden fazla yapılmamalı, ev, balkon, kapı önü ya da bahçe temizliklerinde aşırı su kullanılmamalı, buraları yıkamak yerine silme yoluna gidilmelidir."

Koronavirüs gerçekten büyük bir felaket. Bu felaket insan iradesiyle ortadan kaldırılabilir. Su da öyle... Önemli olan kararlı olmak ve sorumlu davranmak… Eğer şimdiden (geç bile kaldık) susuzluğa karşı kökten çözümler getiremez isek hayatımızı sürdürebilmek için muhtaç olduğumuz suyu nasıl geri getireceğiz? Bugün tasarruf yapmaya başlamazsak en azından bilinçli bir biçimde suyu tüketemezsek yarın tasarruf yapacağımız suyumuz olmayacak. Suyun olmadığı bir ortamda sağlıklı kalabilmemiz de mümkün değil. Susuzluğun, Koronavirüsten çok daha ürkütücü ve kahredici tablolara sahne oluşturacağını lütfen unutmayalım…

Koronavirüsün etkilerine, virüsün tetiklediği açmazları incelemeye devam edeceğiz.   

1.https://www.youtube.com/watch?v=w4pPjndoxKc -29 E

2.Su ayak izinizi hesaplamak için: https://www.yarininsuyu.com/

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Tek yol: Halkların Gıda Egemenliği ve hemen!
    Bir zamanlar, tarımda “kendi kendine yetebilen” güzel ülkemizde, gıda krizi yaşayacağımız hiç akla gelir miydi? Düştüğümüz şu duruma bakın… Üretememe ve gıdaya erişememe halinin giderek derinleştiği adeta bir çözümsüzlük sarmalı…
  2. Kaderimizi gıda mı belirleyecek?
    Başımıza bir bir gelmekte olan türlü türlü musibetin sorumlusu kim? Doymak bilmeyen, gözünü hırs ve para bürümüş, iktidar ve güç sahibi olmanın getirdiği iştahla milyonlarca, milyarlarca masum insana zulmeden, gezegenimizi…
  3. Bereketi Kıtlığa, Zeytini Hırsınıza Kurban Edemezsiniz!
    Her ne ile ilgileniyorsak lütfen bırakalım! Doğanın yaklaşan sessiz çığlıklarına sessiz kalmayalım! Maden uğruna zeytinlikleri yok etme yetkisi veren kararnameye topyekûn karşı çıkmanın, kâbus gibi katliamların önünde duvar olmanın zamanı…
  4. Paris İklim Anlaşması, bir anlaşma mı yoksa bir aldatmaca mı?
    “Türkiye’de sera gazı emisyonu ya da Türkiye’de sera gazı salınımı kişi başına yaklaşık 6 tondur. Türkiye her yıl 500 milyon ton sera gazı salmaktadır. Bu oranla Türkiye, dünyanın yıllık salınımının yaklaşık olarak %1'ini meydana getirmektedir'' Dünyamız ısınıyor, iklimler…
  5. Sorular bitmiyor: Aşı gerçeğinin acı yüzü
    Bize Çin aşısı geliyor…  Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’a sormuşlar: “Siz bu Çin aşısından kendinize yaptırır mıydınız?” Yanıt şu: “Önümüzde fazla alternatifimiz yok. Bi’ tek Çin aşısı olacaksa elbette yaptırırım.”…
  6. Eğitim pandemi kıskacında, dümen tutmuyor.
    Devlet okullarına giden öğrencilerden 754 bin 429 öğrencinin evinde televizyon yok, 1,5 milyonun bilgisayarı yok, 3 milyon 17 bin 718 öğrencinin interneti yok. Yani uzaktan eğitimde yok çok…  Televizyonu, interneti, bilgisayarı…
  7. CORONA'nın Düşündürdükleri ve Öğrettikleri - 2
    Kendini evrenin merkezi kabul eden, endüstri devrimiyle birlikte diğer canlıları, hayvanları ve eşyayı küçümseyen ve hareket tarzını da bu inanışı çevresinde şekillendiren insan, şimdi çaresizce kendi türünün yok oluş tehdidiyle…
  8. Corona'nın düşündürdükleri ve öğrettikleri
    Dozunu iyi ayarlayabildiğimiz takdirde korku, kaygı, endişe gibi duygular, hayatın genlerimize kodladığı “hayatta kal!” dürtüsüyle harekete geçtiğimiz sırada, problemlerimizin çözümünde bize itici güç oluşturabilir.   1 metrenin milyarda biri olarak…
  9. 'Tedbir tehlikeye göredir'
    “Şeffaflık kaygıyı azaltır. Bilinçli farkındalık şeffaflıkla mümkündür. Farkındalık dayanıklılığı destekler. Müdahil olmayı sağlar. Dayanışmanın, ortak amaçların zeminini oluşturur. Aynı soruna karşı çözüm arayanların ortaklaşmasını hızlandırır. Toplumu etkinleştirir ve geliştirir.” Merhaba……

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…