'Eylemli örgütlü bir müdahale yapmadan yasal haklarımızı dahi alamıyoruz'

21 Kasım 2020
'Eylemli örgütlü bir müdahale yapmadan yasal haklarımızı dahi alamıyoruz'

''İşçi sınıfının yüzde 95'i şu an güvencesiz. Mevcut yasal haklardan bile bihaber biçimde kölelik koşullarında çalışıyorlar. Bizim güvenceli sendikalı işyerleri dışında güvencesiz işyerlerinde, örgütsüz, sendikasız işyerlerinde bir eyleme, etkinliğe davet edecek programları geliştirmemiz lazım. Bu da fiili ve meşru mücadeleden doğru çıkar.''

İstanbul Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi şantiyesinde çalışan ve 2 aydır taşeron firma tarafından maaşları ödenmeyen işçiler, geçtiğimiz günlerde iş bırakarak, şantiye önünde direnişe başlamışlardı. Daha önce defalarca ödenmeyen maaşları için girişimde bulunan işçiler bu kez sendika öncülüğünde direnişe geçince, 18 Kasım günü verilmeyen tüm alacaklarını aldılar.

İşçilerin örgütlendiği DİSK’e bağlı Devrimci Yapı, Yol ve İnşaat İşçileri Sendikası (Dev Yapı-İş) Genel Başkanı Özgür Karabulut’a şantiyedeki son durumu ve inşaat işçilerinin ve genel olarak sınıfın sorunları hakkındaki düşüncelerini sorduk.

Politez: Bu işyerinde daha önce de işçiler ödenmeyen ücretleri için birçok girişimde bulunmuş ancak sonuç alamamışlar. İşçiler açısından önemli kazanımlarla sonuçlanan bu direniş sürecini kısaca anlatır mısınız?

Ö. Karabulut:  Göztepe Araştırma Hastanesi ek binası olarak başlayan bu şantiyede, 2018 yılından bu yana farklı taşeronlara bağlı olarak çalışan üyelerimiz vardı. Daha önce de şantiyede spontane olarak gelişen iş bırakma eylemleri olmuştu. Ama bu kez ilk defa bir hak arama mücadelesinde işçiler sendika ile birlikte hareket ettiler. Üye arkadaşlarımızla her adımını birlikte kararlaştırarak gerçekleştirdik. Bu şantiyede, daha önce başka şantiyelerde de eylemlerimize katılmış arkadaşlar vardı ama bu eylemde yer alanlar ağırlıklı olarak o güne kadar sendika üyesi olmayan işçilerdi. Birkaç gün önce arkadaşlarla sahada yürüttüğümüz örgütlenme çalışmalarında temas etmiştik. Onun üzerine arkadaşlar geldiler, durumlarını anlattılar ve adım adım ne yapacağımızı birlikte konuştuk ve arkadaşlar ona göre harekete geçtiler.

Geçen hafta Cuma günü (13.11.2020) çalışmaktan kaçınma hakkımızı kullanarak ilk eylemimizi gerçekleştirdik. Taşeron borçlarını ödeyeceği konusunda sürekli söz veriyordu. Ana firma ödemeleri gerçekleştiremediği için taşeron da işçilere ödeme yapamıyordu. Bu eylemden dört gün önce- pazartesi günü de işçiler iş bırakmışlardı ancak verilen sözlerin yerine getirilmemesi üzerine, ortak bir kararla bundan sonra sendika ile birlikte yürümek konusunda anlaşmışlar. Üye arkadaşlarımızın dışında ağırlıkla üye olmayan işçilerin de katılımıyla gerçekleşti bu eylem. Yaptığımız görüşmede arkadaşlarla konuyu tartıştık, o gün bir çoğu üye oldu, ertesi gün de bu eylemi gerçekleştirdik.

Bu şantiyede farklı taşerona/ekibe bağlı olarak çalışan arkadaşlarımızın bu taşeron işçileriyle temasları vardı. Onların yönlendirmeleriyle, sosyal medya hesaplarımız üzerinden ulaşarak bizimle temasa geçtiler ve bu eylemi gerçekleştirdik. Ama en önemli şey, şimdi bu eylemde olan bir arkadaş, 2018 yılında bizim örgütlü olduğumuz bir başka şantiyede, eylem içinde yer alan bir işçi. O dönemde hareket içinde pasif bir durumda. Biz gitmişiz sorunu çözmüşüz, gasp edilen hakların iadesini sağlamışız. O arkadaş da o günden sonra bizi uzaktan takip etmiş ama o günden bu yana birebir ilişki kurmamış, biz de ilişkimizi geliştirmemişiz. Bunları konuştuk, bu durumun özeleştirisini karşılıklı yaptık. Yani o gün o sorunu çözmüşüz ama sonrasında ne yapacağız, nasıl yapacağız bunu konuşmamışız. Bundan sonra da başka şantiyelerde de benzer sorunları yaşamış, kendi yöntemleriyle çözmüşler meselelerini ama sendika olarak biz arkadaşlarımızla örgütlülüğü büyütmek adına çok bir şey yapmamışız.

İnşaat işçileri sürekli karşılaştıkları bu tür sorunlar karşısında ne yapacaklarını biliyorlar. İşveren bir ay ücretlerini vermiyorsa işi durduruyorlar. Bu iş yerinde de defalarca olmuş ama işveren söz verdiği halde bu sözünü yerine getirmemiş. Eğer hakkını almak istiyorsan, haklarını daha da geliştirmek istiyorsan, örgütlü olmak, sendikalı olmak zorundayız. Bugün de bu direnişle bunun farkında vardı arkadaşlar. Direniş bittikten sonra da yaptığımız değerlendirmede arkadaşlar, “Bir maaş yatacaktı ama işte sendika geldi iki maaşımızı birden yatırdılar, sendika olmasaydı bizi yine kandıracaklar ve işe devam ettireceklerdi” diyorlar.

Genel anlamda inşaat şantiyelerinde şöyle bir durum söz konusu; İnşaat bittiğinde işçi arkadaşlarımız bu tarz sorunlarla karşılaşır. Çalışanların ihbar ve kıdem tazminatları açıkça gasp edilir. Özellikle bu haklarını almadan çekip gitsinler diye böyle yollara başvuruyor inşaat patronları. Bu işyerinde de aynısı yapılıyor. Burası aslında inşaatı tamamlanmış bitmiş son revizyonları rütuşları yapılan bir şantiye. Örnek vermek gerekirse içeride hakkettikleri en az 20’şer bin lira alacakları varsa 3 bin, 5 bin lira vererek onlarla pazarlık yaparak, bazen arabuluculuk sürecini devreye koyarak işçileri zorluyorlar.

Şimdi bu arada arkadaşlar şöyle dediler, evet biz bu şantiye kapanana kadar maaşlarımızı öyle ya da böyle alırdık. Ama iki ay sonra, burası kapandıktan sonra içerde kalmış resmi tatil ücretlerini, ihbar ve kıdem tazminatlarımızı alamazdık. Şimdi sizin sayenizde, 6 gün direniş geliştirdik orada ve bu haklarımızı da alacağız. İş bitimi olduğu için peyderpey işi bitip çıkan işçiler var. Geçtiğimiz günlerde 3 bin, 6 bin lira vererek işçileri gönderirlerken, bu hafta 10 bin, 12 bin verip çıkış gerçekleştirdiler. Bu durumda bile arkadaşların ciddi kayıpları oluyor, bunun da farkına vardılar ve sendika ile birlikte hareket ederek hakkettikleri tazminatları alacaklarını artık biliyorlar.

Politez: Direnişe karşı işverenin bir girişimi oldu mu?

Ö. Karabulut: Direnişe ilk çıktığımızda önlüklerimizi giyip şantiye önüne vardığımızda ana firma yetkilileri gerginlik yarattı, “biz zaten verecektik, sendikayı neden getirdiniz” diye hayli paniklediler. Arkadaşlar da “sendika zaten burdaydı, siz söz verdiğiniz maaşı zamanında yatırmayınca kapı önüne çıkmak zorunda kaldık. Bunu biz değil siz yarattınız” dediler. Biz araya girip gerekli uyarılarla bir diyalog ortamı oluşturduktan sonra, “tamam, bu sizin en demokratik hakkınız, bu hakkı kullanabilirsiniz ama yıllardır burda birlikte çalışıyoruz, kendi aramızda çözeriz, sendikaya gerek yok” vb. söylediler. İşçiler net tutumla sendikayı savundu, taviz vermedi. Öğlenden sonra hastane kapısına yürüdük. Orda da hastane yönetimi müdahale etti; “bizle alakalı değil, neden burda yapıyorsunuz” vb. şeyler söyledi. İşçiler de, “burayı biz yaptık, hala da hastane içinde çalışıyoruz, burada hak gaspı varsa inşaat firmaları kadar siz de denetlemediğiniz için sorumlusunuz” dedik, seslerini kestiler. Onun dışında arkadaşları bölmeye işçilerin birliğini zayıflatmaya dönük hamleler oldu ama hepsini boşa çıkardık.

Politez: Kazanılmış haklar üzerinden pazarlık yapıyor işveren aslında…

Ö. Karabulut: Evet, devletin yasaları da buna ne yazık ki olanak sağlıyor. Arabuluculuk sistemi getirdiler 2018 yılında. Başımıza bela bir sistem. Bununla birlikte işçi, içeride bütün haklarını bırakıp sadece verilmeyen maaşını aldığında çekip gidiyor, yani kısaca açlıkla terbiye ediyorlar. Bu tüm inşaat işçilerinin mevcut durumuna uyan bir şey. 3 ay, 4 ay boyunca işçiye maaş vermiyorlar. Kısacası arkadaşlarımızın hakları gasp edilmeye çalışılıyor, bütün mesele bu.

Yani inşaat işçisi maaşını hiçbir şantiyede bırakmaz ama işten ayrılırken kıdem, ihbar ve benzeri hakları olduğunu bilmiyor. Ücret dışında alacakları olduğunu birçok arkadaş bilmiyor. Bunu vermemek için de birçok yol ve yönteme başvuruyorlar. Sendikalı olan işçi bu haklarını alarak o şantiyeden ayrılıyor ve başka şantiyeye gidiyor. Bizim de bugün yaptığımız direniş, haklarımızın gasp edilmesine izin vermeyerek buna yol açtı.

Politez: Bu iş yeri devlete ait, yani burada asıl işveren devlet, değil mi?

Ö. Karabulut: Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi... Burası İstanbul Valiliği’ne bağlı proje koordinasyon birimi tarafından yapılıyor. İnşaat, Göztepe Eğitim Araştırma Hastanesi’ni yenileme projesi. Yeni bina açılınca da Şehir Hastanesi adını verdiler. Şehir hastanesi statüsünde değil ama şehir hastanesi adını verdiler. Bu projeler devletin kontrolünde olan ve bir nevi inşaat şirketlerine kaynak aktarımının yapıldığı projeler...

Politez: Bu sektörde ücretlerin geciktirilmesi, kıdem ve diğer hakların gaspı sıklıkla rastlanan bir durum ama bu son dönemde pandeminin ortaya çıkışıyla beraber bunda bir yoğunlaşma var mı? Yani bunu gerekçe göstererek istismar edilme durumu oluyor mu?

Ö. Karabulut: Aynen devam ediyor ama pandemi döneminde yaşadığımız şey şu; ücretsiz izin meselesini çok dayatıyorlar. Özellikle bitme aşamasına gelmiş şantiyelerde. Normalde ücretsiz iznin belli kuralları var. Üretim devam ederken, ‘işten çıkarma’ diyor devlet. ‘İşten çıkaracağına, ücretsiz izine ayır’ diyor; ama üretim daralmasından kaynaklı bir durum var ise. Şimdi bu şantiyelerde iş bitmiş ya da bitmek üzere. İşverenin, işçinin kıdemini, ihbarını, kazanmış ücret haklarını vererek çıkış yapması lazım. Ama pandemide çıkartılan yasaları fırsat bilip, işten çıkartılmaması lazım ya; ‘benim vereceğim 3 bin lirayı kabul et, ya da ücretsiz izine çık’ diyor.

Onlarca arkadaş burada ücretsiz izine çıkartıldı. Şu an bu şantiyede ücretsiz izine çıkarılmış 50-60 işçi arkadaş var. İki aydır, üç aydır ücretsiz izinde görülen arkadaşlar var. Biraz devletten aldıkları güçle ve yasal boşluktan yararlanarak bunu yapıyorlar. Biz de şunu söyledik, bitmiş şantiyede ücretsiz izin olmaz. Burada üretime devam edecek bir durum yok. İşçilerin yapacakları bir iş yok. Yasal olarak da bunun bir karşılığı var zaten, iş bittiğinde tazminatını verip gönderirsin. Şu an bitmiş şantiyelerde bizim müdahalemizin en büyük kazanımları bu.

İşçiyi üç kuruşa mahkum edip açlıkla terbiye etmek istiyorlar. Yani ya 1.000 liraya mahkum edecek ya da patronun verdiği 3.000 lirayı çekecek veya başka bir işe gidecek. Ücretsiz izinde iken 1.038 TL ile işçinin geçinmesi mümkün değil. İnşaat işçisi de haliyle başka bir işe giriyor. Başka bir işe girdiği zaman da içeride birikmiş bütün haklarını bırakarak gitmiş oluyor. Şu an böyle 4 tane şantiyemiz var; inşaatı bitmiş ve işçilerin peyderpey çıkması gereken. Müdahale ettiğimiz işçilerin haklarını alarak çıkartıyoruz. Ama eğer bir müdahale yoksa, işçinin bir hak arama bilinci yoksa ne yazık ki, patronların verdiği 3 kuruş parayı kabul ediyor ve haklarını da orada bırakarak gidiyorlar. Çok yaygındı zaten inşaat iş kolundaki hak gaspları, ücret gaspları. Biraz örgütlülüğün düşük olmasından kaynaklı, biraz da işçi arkadaşların hak bilincinin olmamasından kaynaklı.

Burada arkadaşlarla konuşuyoruz. “Ben yövmiyeciyim, benim kıdem tazminatım, ihbar tazminatım olmaz” diyor.  Ama öyle bir durum yok. 3 yıl yövmiyeci olarak çalışılmaz. Yövmiyeci dediğin üç gün, beş gün farklı yerlere gider ama 3 yıl aynı işyerinde yövmiyeci diye çalıştırmak, böyle bir kural yok. İş yasası kanunu değil de burada sanki ayrı bir kanun belirlemiş patronlar. Ve yasal haklarımızı bile vermekten imtina ediyorlar biz eylem yapmadan örgütlü bir müdahale yapmadan yasal haklarımızı dahi alamıyoruz...

Politez: İnşaat sektöründeki örgütlülüğün çok da yaygın olmadığını görüyoruz. Oysa ki, AKP iktidarı döneminde ve özellikle son yıllarda hızla gelişen bir inşaat sektörü ve buna paralel olarak sektörde çalışan büyük bir işçi kitlesi var. Genel olarak örgütlenme düzeyi ve bu toplam içinde sendikanızın payı nedir?

Ö. Karabulut: Şu an sektörde yaklaşık bir buçuk milyon sigortalı inşaat işçisi çalışıyor. Toplamda 50-60 bine yakın  sendikalı işçi var. Bunun ağırlığı Türk-İş'e bağlı Yol-İş Sendikası’nda. Ağırlıklı olarak kamu işyerlerinde 50-55 bin arası üye var. İnşaat işkolunda Dev Yapı İş,  İyi-Sen ve İnşaat-İş sendikalarımızın mücadelesi var. Üye sayılarımız da birbirine yakın. Bazen 1000 oluyor bazen 600 oluyor, iş kolu değiştiğinde. Şu an bizim üye sayımız 600 civarı ama sahada özellikle özel inşaatlarda şantiyelerde en fazla etkin mücadele yürüten bu üç sendika. Üye sayısından ziyade, yetkiden ziyade fiili meşru mücadele hattını kendimize yol belirlemişiz. Bu hat üzerinden yürüyoruz.

Türkiye’de inşaat iş kolunun yapısına uymayan bir sendika kanunu var. Bu kanun içinde yetkili olsak ne olur? Barajı geçsek de bizim burada iş kolu toplu sözleşmesi gerçekleştirebilmemizin koşulu yok. 3 yıl süren bi projede örgütlenmeyi tamamlayıp TİS sürecine girsek patron itiraz etse onun sonucu gelene kadar proje bitiyor. Haliyle bizi daraltan örgütlenmemizi engelleyen bu sendikal kanunlar yerine fiili meşru mücadele hattını esas alıyoruz…

Politez: Bu hastane şantiyesinde çalışma bitti. Buradaki işçilerin durumu ne olacak? Taşerona bağlı başka bir işyerinde işe başlayabilecekler mi? Özellikle sendikalı olduktan ve bir mücadele ile haklarını kazandıktan sonra iş bulma sıkıntıları oluyor mu?

Ö. Karabulut: O anlamda bir sıkıntı yok. Şu an hepsi açısından söylemiyorum ama en sona kalan işçiler bu firmaların en güvendikleri, bildikleri işçiler oluyor. Kendileri açısından sorun çözen, işini en iyi yapan işçiler oluyor. Bu arkadaşlarımız firmanın başka işi varsa o şantiyeye geçerler yoksa başka bir şantiyede iş buluruz. Sendika üyesi oldular diye işe giremeyen arkadaşımız olmuyor. Özel olarak eğer kara liste vb varsa sistem olarak karşı oluyorsa o anlamda bir engel ile karşılaşıyoruz ona da müdahale ediyoruz. Projede iş bittiğinde daha iyi inşaatlarda başka bir projeye geçer. Birçok arkadaşımızın da bu firma ile devam edeceğini düşünmüyorum. Yeni iş arayışlarına girecekler, halihazırda İstanbul'da bizim de örgütlülüğümüzün olduğu büyük şantiyeler var. O şantiyelerde başka bir firmaya arkadaşlarımızı geçireceğiz. İşçi arkadaşlarımızın kendilerinin buldukları işler de var.

Yani sendikalı oldukları için işten çıkarılma gibi bir durumları olmaz. Olursa cezai yaptırımlar var. Bu dönemde sendikalı olduğu için işçilerin işten çıkarıldığı 2 iş yerimiz var. Birinde sendikal  tazminat aldık. Diğerinde de mahkemesi devam ediyor. Sendikaya üye olduğu için çok fazla tercih etmiyorlar işten çıkartmayı, çünkü sendikalı olduğu için işçi işten çıkartılırsa işveren kötü niyet tazminatı ödemek zorunda. Maaşını ödeyemeyen bir firma tazminatı nasıl ödesin? Bir şekilde anlaşarak orta yol bulunarak çalışmaya devam ediyoruz.

Politez: Bu son başarınızdan sonra bu işyerindeki işçilerden sendikaya üye olmak isteyenler oldu mu?

Ö. Karabulut: Çok az işçi çalışıyor şu an o şantiyede. İşin önemli bir bölümü bitmiş durumda. Biz o şantiyede direnişe başlamadan, şu an neredeyse 3 katına çıkmış durumda üye sayımız. Direnişteki işçilerin büyük çoğunluğu üye oldu. Üye olmayan arkadaşlarımız var ama büyük çoğunluğu üye.  Ayrıca, sadece bu şantiyede değil, bununla bağlantıda olan arkadaşlarımızın ilişkide olduğu başka şantiyelerde de arkadaşlarımızın üye başvuruları gerçekleşti.

Politez: Daha genel konulara geçecek olursak, pandemi ile ağırlaşan çalışma koşullarının üzerine bir de iktidarın torba yasa ile kıdem tazminatını gasp etme girişimi, işçileri açlığa mahkum eden geçici işsizlik ödeneği gibi doğrudan çalışanların haklarına yönelik saldırılar var. Bunlara karşı topyekûn bir duruş gerçekleştirilmesi yönünde ise bir zafiyet söz konusu. Bu saldırıları nasıl göğüsleyebilecek işçi sınıfı, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ö. Karabulut: Bu durum ancak fiili ve meşru mücadele ile aşılabilir. Kıdem tazminatı ve torba yasa kanununda da ağırlıklı olarak örgütlü işyerlerinde yani sendikalı işyerlerinde biz reflekslerimizi gösterdik. Eylem yapan işyerleri sendikalı, görece hakları olan işyerleriydi. Örgütsüz olan işyerlerinde zaten bir hak bilinci olmadığı için, kıdem tazminatını da çok alamadığı için işçi arkadaşlarımız bu kıdem tazminatı için, yani torba yasaya karşı eylemlerde çok az yer aldılar. Mesela bizim bu şantiyeden sadece bir arkadaşımız torba yasaya karşı eylemlere gelip gitmişti. Diğer arkadaşları katamamıştık, çünkü kendisinin zaten böyle bir hakkı olduğundan haberi olmadığı için bunun elinden alınacağından da haberi yok. İşçi sınıfının yüzde 95'i şu an güvencesiz. Mevcut yasal haklardan bile bihaber biçimde kölelik koşullarında çalışıyorlar. Bizim güvenceli sendikalı işyerleri dışında güvencesiz işyerlerinde, örgütsüz, sendikasız işyerlerinde bir eyleme, etkinliğe davet edecek programları geliştirmemiz lazım. Bu da fiili ve meşru mücadeleden doğru çıkar.

Biz bu torba yasaya karşı eylemliklerde o kadar etkin rol oynayamadık. Dev-Yapı İş üyesi inşaat işçileri olarak sınırlı sayıda katılım gerçekleştirdik. Yaygın eylemlilikler gerçekleşti torba yasaya karşı. Bunun bir moral depolaması oldu örgütsüz iş yerlerinde. İnşaatlarda da bunun yansımalarını gördük. Birlik olunca yasaları da geri çektiriyorsun, yeni yasalar da ekletebiliyorsun. Bunun farkına kısmen varılıyor biraz. Bizim daha fazla örgütsüz alanlara temas etmemiz, o alanları işin bir parçası yapmamızla mümkün. Aksi takdirde patronların insafına terk etmiş olacağız işçileri. Biz gücümüz oranında buna izin vermemeye çalışıyoruz.

Politez: Biliyoruz ki, halen birçok ilde, işçi havzalarında irili ufaklı sayısız direniş gerçekleşiyor. Bunlar çoğunlukla basına yansımıyor ya da konuya ilgi gösteren sınırlı sayıdaki mecrada yer alıyor. Aynı ilde, aynı iş kolunda birbirinden bağımsız gelişen bu direnişler arasında irtibat, dayanışma nasıl sağlanabilir? Bilirsiniz, geçtiğimiz yıllarda çeşitli platformlar oluşurdu. Bugünün koşullarında bu dayanışma nasıl kurulabilir?

Ö. Karabulut: Şu an Gebze Sendikalar Birliği var. Her üç konfederasyonun bağlı sendikaları bu Birliğe üye ve birlikte dayanışma gerçekleştirerek refleks eylemler yapıyorlar. Kısmen İstanbul'da şubeler platformu var. Gebze Sendikalar Birliği kadar etkin olmasa da biz içinde değiliz ama İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler platformu var. Arkadaşlarımız buralarda bir şeyler yapıyor. Bizim o bölgede şubemiz olmadığı için bunun parçası değiliz.

2010 öncesinde emek platformları, sendikal birlikler vardı yerellerde. Etkin bir mücadele de yürütüyorlardı. AKP her toplumsal alana müdahale ettiği gibi bu alana da müdahale etti ve kimi sendikaları sürecin dışında tuttu. Sadece DİSK ve bir avuç bağımsız sendikanın yan yana gelişleri söz konusu. Türk-İş ve diğer sendikalar DİSK ile yan yana görülmek istemiyorlar ama süreç zorluyor. Mesela torba yasaya karşı DİSK, Türk-İş ve Hak-İş birlikte açıklama yaptı, önemliydi bu. Bizim DİSK olarak yaptığımız eylemler, Hak-İş’i de bu noktada tutum almaya zorladı. O ortaklık kağıt üzerinde kalmış bile olsa, kamuoyu açısından ve işçiler açısından önemliydi. Ne kadar yandaş sendika da desek, işbirlikçi sendika da desek, sınıfın içinde bir karşılığı var. Biz hareket ettiğimizde, bizim eylemliklerimizi duyduğunda, kendi üyesini kaybetmemek için bile seninle yan yana durmaya ve bu eylemliliklerin bir parçası olmaya mecburlar. Biz hareket ettiğimizde, diğer konfederasyonlar, sendikalar da bu işin bir parçası olmak zorunda kalıyorlar. Bunu da en yakın, işte iki hafta önceki torba yasada gördük.

Mesele sınıfın genel sorunlarına ilişkin refleks göstermek ve sınıfın sorunlarına sahip çıkmak, çözüm yolu olmak. Çözüm yolu olduğunuzda arkanızdan birileri gelir, arkanızda birileri durur. Meseleye biraz böyle bakıyorum, yoksa kağıt üzerinde kurulan birlikler, yan yana gelişler, eylemi olmayan, yan yana gelen 40 tane kurumun bir karşılığı olmuyor mücadelede. Birleşik mücadele sokakta, alanda verilir ve alanda olduğunuzda da birilerini yanınızda buluyorsunuz, ya da başka birisi hareket ediyorsa siz onun yanında saf tutuyorsunuz ve dayanışma gösteriyorsunuz.

Politez: Çok teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Ö. Karabulut: Birlik olduğunda kazanıyorsun. İşçileri kendi aralarında birlik olmaya ve dayanışmayı geliştirmeye çağırıyorum. ‘Sendikalı ol, DİSK’li ol, güçlü ol’ çağrımızı yineliyorum.

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…