Ahmet Türk: Kılıçdaroğlu Kürtlerin katılımından endişe etmemeli

30 Haziran 2017
Ahmet Türk: Kılıçdaroğlu Kürtlerin katılımından endişe etmemeli

Mardin Büyükşehir belediyesinin görevden alınan başkanı Ahmet Türk, AKP’nin Kılıçdaroğlu’nu Kürtlerle yürümemeye zorladığı görüşünde. Türk’e göre Kılıçdaroğlu eğer herkes için adalet istiyorsa, adalet isteyen herkesi bu yürüyüşün ev sahibi yapmalı. Türk, Temmuz ayı başında bir grup HDP’liyle birlikte Kılıçdaroğlu’nu ziyaret edeceğini ve sağlığı el verdiği ölçüde yürüyeceğini açıkladı. 

Türkiye’nin en kıdemli siyasetçilerinden Ahmet Türk, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’ne katılacağını açıklayınca iktidar cenahı karşı propaganda için ellerini ovuşturmaya başladı. Kılıçdaroğlu İstanbul’a yaklaştıkça ve takvim 15 Temmuz’a doğru ilerledikçe iktidarın baskısı daha da artacağa benziyor. Öte yandan “herkes için adalet” diyen Kılıçdaroğlu da o “herkes” tarafından ciddi bir imtihana tabi tutulacak. Adalet deyince yarasını ilk göstermesi gereken Kürtler olduğu halde, Adalet Yürüyüşü’ne HDP’nin aktif katılımından çekindiği anlaşılan Kılıçdaroğlu’nun karşı karşıya kalacağı sınavdan geçip geçmemesi onun siyasi pozisyonunu da önemli ölçüde belirleyeceğe benziyor.

Temmuz ayı başında bir grup HDP’liyle birlikte Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ederek “bir süre” onunla beraber yürüyecek olan Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin “eski” eşbaşkanı Ahmet Türk, yürüyüşün Edirne’ye kadar uzanması taraftarı. Fakat Kılıçdaroğlu bu beklentiye henüz karşılık vermiş değil. Gerçi Express dergisinin Temmuz sayısına konuşan CHP’li İlhan Cihaner, yürüyüş rotasını “sürecin” belirleyeceğini söylemişti ama o “sürecin” nasıl işleyeceği de henüz netlik kazanmış değil. Oysa Kılıçdaroğlu’nun, iktidarın 15 Temmuz’a yaklaşıldıkça keskinleşmesi beklenen karşı kampanyaya vereceği yanıt, “sürecin” ta kendisi olabilir.

irfan Aktan (Duvar Gazetesi), Ahmet Türk’le hem CHP’nin Adalet Yürüyüşü’nü hem de Kürtlerin Ortadoğu’daki koşusunu konuştu…

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’ne katılmanızın, yürüyüşün seyrini etkileyeceği anlaşılıyor. Kürt hareketi içinde bu yürüyüşe herkes aynı nazardan mı bakıyor?

Elbette biz bu yürüyüşü önemli ve değerli buluyoruz. Halkla buluşmayı esas alması ve adalet arayışının halkla beraber dünya kamuoyuna yansıtılması önemlidir. Fakat biz 80 milyon insanın kendisini bu yürüyüşün sahibi olarak algılayabilmesini gerekli görüyoruz. Bu ülkede en fazla adaletsizliğe Kürtler uğruyor. Kürtler adalet için çaba gösteriyor. Fakat Kürtlerle yan yana olmaktan çekinmek, ister istemez bir tartışmanın kapısını açıyor. AKP de Kürtlerin katılımı söz konusu olduğunda tehditvari bazı açıklamalar yapıyor. Bu da Kılıçdaroğlu’nu ürkütmeye, katılımı azaltmaya yönelik bir hamledir. Ama artık bunu aşmamız lâzım. Adalet isteniyorsa, adalet isteyen herkesin bu yürüyüşü sahiplenmesi, buna katılması gerek. Ne sadece Enis Berberoğlu ne de sadece Selahattin Demirtaş bu adaletsizliğe uğradı. Gazeteciler, evinde uyurken panzer ezmesi sonucu çocukları öldürülenler, hukuksuzluğun her türünü yaşayan sayısız insan var. Toplumun büyük bir kesiminin adaletsizliğe uğradığı bir ülkede, yürüyüşü de herkese mal etmek, kucaklayıcı olmak lâzım.

Siz CHP’nin, Kürtlerin katılımına ilişkin çekingenliğini neye dayandırıyorsunuz?

Evet, bir çekingenlik söz konusu. Sanki Kürtlerle yan yana gelmek, yürüyüşe gölge düşürecekmiş gibi bir mantıkla meseleye yaklaşan, “Kürtlere mesafeli duralım” gibi bir anlayışla hareket edenler var. Oysa Kürtler hep barışı, kardeşliği, adaleti savundu. Böyle bir yürüyüşte bizlerin, Alevilerin, işçilerin, ezilenlerin, hukuksuzluğa karşı duranların, adalet isteyen herkesin ev sahibi gibi olabilmesi lâzım. Elbette farklı flamalarla, bayraklarla filan katılmanın hiç anlamı yok. Bu bir adalet yürüyüşüyse, sadece onun mesajını vermek yeterli. Kürtler, Adalet Yürüyüşü’nün veyahut Türkiye’deki demokratikleşme hamlelerinin dışında tutulmak isteniyor. İktidar, Kürtleri terörist göstererek, bu söylemi kullanarak CHP’yi de frenlemeye çalışıyor.

.Anti-Kürt söylem üzerinden geliştirilen bu karşı propaganda yürüyüşe katılım konusunda sizi mütereddit kılıyor mu?

AHMET-TURK-1

Eğer demokrasi için birlik istiyorsak, ortaklaşmak dışında bir şansımız yok. Türkiye’de artık yeni bir dönemin kapısını açmalıyız. Demokrasi için birliği sağlamak zorundayız. Kimse artık “şunlarla ilgili şu söyleniyor, o yüzden onları dışında tutalım” dememeli. Kürd’e mesafeli, Alevi’ye mesafeli, sosyaliste mesafeli bir yaklaşım adaleti nasıl sağlayacak? Bu tür mesafelerle nasıl bir adil düzen kurabiliriz? Adaleti herkes istiyorsa, onu herkes hak ediyordur. Adalet isteyenlerin içindeki bazı kesimleri sakıncalı görmek doğru bir anlayış değil. Şu anda bu oluyor diye söylemiyorum ama birileri bunu kullanarak, bazı kesimleri adalet yürüyüşünün dışında tutmaya gayret ediyor. AKP, bizim destek açıklamamızı hemen karşı propagandaya çevirdi bile.

Sizce AKP’nin bu karşı propagandasına Kılıçdaroğlu tatminkâr yanıt verdi mi?

Kılıçdaroğlu, çıkıp daha güçlü bir sesle “adalet isteyen herkes bu yürüyüşün içindedir” demeli. Daha önce bu yönde açıklamalar yaptı ama yürüyüşü gölgelemek isteyen iktidara daha net cevap vermesi lâzım.

Kılıçdaroğlu’nun çekingen tutumunda, kendi tabanının Kürtlere yönelik mesafesinin etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

Tabanda bu kadar sıkıntının olacağını sanmıyorum. Zaman zaman CHP milletvekilleriyle de görüşüyoruz, bazı tanıdığımız CHP’li dostlarla konuşuyoruz. Bu yürüyüşün büyütülmesi gerektiği konusunda ortak bir görüş var. Kılıçdaroğlu, Kürtlerin katılımının hükümet tarafından kullanılacağından endişe ettiği için mesafeli durmaya çalışıyor. Ama siz ne yaparsanız yapın, bu yürüyüşe karşı hükümet her türlü karşı propagandayı yapacak, iftiralarda bulunacak, bazı adresleri göstererek insanları yürüyüşten alıkoymaya çalışacak. AKP’nin görevi bu. Yıllardır aynı şeyi yapıyor. Kürtleri potansiyel tehlike göstererek bugüne kadar siyaset yürüttü. Hükümet, kendisini sıkıştıran siyasetlerin önünü Kürtlere yüklenerek veya onları Kürt yandaşı gibi göstererek kesmeye çalışıyor. Bugüne kadar böyle yol aldılar. Kılıçdaroğlu, Kürtlerin katılımından endişe etmemeli. CHP, iktidarı gözeterek çekingen davranırsa, gerçek bir demokrasi mücadelesi verdiğini söyleyemez. İktidarın bu tür propagandalarını aşmak ve ahlaken, vicdanen neye inanıyorsak öyle davranmak zorundayız. Hukuksuzluk, haksızlık nerede, kime yapılıyorsa, bu uygulamanın karşısında durmalıyız. Dolayısıyla biz gerçekten halklarımızın kardeşleşmesini, birbirine sevgiyle sarılmasını istiyoruz. Bizim bu anlayışımıza rağmen, Kürtleri sürekli terörist olarak göstererek belli şoven kesimleri, dünyanın nasıl döndüğünü bilmeyenleri ellerinde tutmaya çalışıyorlar. Farkındaysanız referandumda ortaya çıkan harita, biraz aydınlanmış, dünyadan haberdar, eğitimli kesimlerin “Hayır” dediğini ortaya koydu. Buna mukabil apolitik, gelişmeleri sağlıklı biçimde izleme şansından mahrum bırakılmış kesimlerde “Evet” oyları öne çıktı. Bu kesimleri sürekli ellerinde tutmak için Kürtleri sistematik biçimde potansiyel tehlike, potansiyel düşman olarak göstermeye çalışan bir anlayış eskiden beri var. Bu anlayışı aşmak mecburiyetindeyiz.

‘YÜRÜYÜŞE 1 TEMMUZ’DAN SONRA KATILACAĞIM’

Bu nasıl aşılacak?

Bunu yapacak olan sosyal demokratlardır, sosyalistlerdir, vicdan sahibi insanlardır, demokratik Türkiye isteyen herkestir.

Kürt hareketi içinde sizin Adalet Yürüyüşü’ne katılmanızı doğru bulmayanlar var mı?

Hayır, öyle bir şey yok. Ama keşke Kılıçdaroğlu dokunulmazlıklar gündeme geldiğinde bu tavrı ortaya koysaydı. Keza HDP milletvekilleri tutuklandıklarında da bu tepkiyi gösterseydi keşke. Sonuçta o da bir adaletsizlik değil miydi? Niye suskun kaldı? Ama yine de “olsun”, geç de olsa halkla bütünleşmek, adalet talebini halka taşımak önemlidir diyoruz.

Yürüyüşe ne zaman katılacaksınız peki?

Sanırım 1 Temmuz’dan sonra arkadaşlarımla bir araya geleceğiz ve ondan sonra bir grup olarak gidip Kılıçdaroğlu’nu ziyaret edeceğiz. Bu yürüyüşte, yanında olduğumuzu ifade edeceğiz.

‘TÜRKLER VE KÜRTLER BİRBİRİNİ EN FAZLA ANLAYACAK HALKLARDIR’

Siz de yürüyecek misiniz?

Elbette biraz yürüyeceğiz ama sağlığım müsait olmadığı için çok fazla yürüme şansım yok. Keşke sağlığım elverseydi.

Adalet Yürüyüşü sürerken, hükümetin Rojava’yla ilgili yeni bir hamlesi belirdi. Afrin’e yakın bölgelere top atışı yapıldı. Daha büyük bir müdahale ihtimalinden söz ediliyor. Siz bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?

Oradaki Kürtler bir taraftan çetelerin baskısı altında. Türkiye’nin, geçmişte Suriye yönetimi tarafından kimliksiz bırakılmış, göçmen muamelesi görmüş insanların kendi toprakları ve onurları için verdikleri mücadeleyi akamete uğratmaya çalıştığını görüyoruz. Bu çabanın yanlış olduğu açık. Bu coğrafyada birbirini en fazla anlayabilecek, birbirlerine destek olabilecek halkların Kürtler ve Türkler olduklarını geçmişten beri söylüyoruz. Kucaklayıcı bir politikanın yürütülmesi durumunda Türkiye’nin daha saygın, daha güçlü bir hale gelebileceğini de hep ifade ettik. Ama Türkiye tüm bunlara rağmen geçmişten beri Kürtleri hep bir potansiyel tehlike olarak gördü. Statüye sahip olmamaları konusunda her zaman müdahaleci oldu. Bugünkü müdahale de herhangi bir statü sahibi olmamalarına yöneliktir. Hükümet zaman zaman açıklamalar yaparak Irak’ın, Suriye’nin bölünmesini istemediğini söylüyor. Oysa Suriye’yi bölmek için değil, demokratik bir cumhuriyette beraber yaşamak için mücadele ediyorlar. Kürtler coğrafi bir sınır çizmiyor ki! Kendi bölgesinde, toprağında, demokratik bir Suriye’nin içinde kalarak özgür yaşamak istiyorlar. Ama bunu bile Türkiye halkına, sanki Kürtler Suriye’den ayrılmak istiyormuş ve gelecekte Türkiye’ye tehdit oluşturacakmış gibi sunuyorlar. Müdahaleciliklerini halkın gözünde bu şekilde meşrulaştırmaya çalışıyorlar.

‘SURİYE’YE MÜDAHALE KARDEŞLEŞME ÇABALARINI BİTİRİR’

Önümüzdeki günlerde Türkiye’nin Rojava’ya daha geniş bir müdahalesinin söz konusu olabileceğini düşünüyor musunuz?

Onu bilemem ama bu yönde hazırlıklar yapıldığı söylentileri kulağımıza geliyor. Ama umut ederim böyle bir şey gelişmez. Bu yanlıştır ve Kürtlerin Türkiye’ye karşı tavırlarını, öfkesini daha da büyütür, kardeşleşme için yapılan bütün çabalar tamamen ortadan kalkar.

Türkiye’de son iki yıldır yaşanan yoğun çatışma ve savaş, Kürtlerde adalete, eşitliğe, hak taleplerinin karşılanabileceği umuduna dair herhangi bir inanç veya beklenti bıraktı mı?

Zor bir dönem ama biz asla umudumuzu kaybetmedik. Biliyoruz ki, halklarımız birbirine muhtaç. Ötekileştiren, dışlayan siyaset ne Türklerin ne de Kürtlerin lehine olur. Bugün yürütülen siyaset elbette bize umut verecek bir anlayış içermiyor. Bu yanlışlığın sürdürülmemesi konusunda çaba göstereceğiz ama bir yandan da bu yanlışlığın bir müddet sonra fark edileceğini düşünüyorum. Şu anda çok umutlu değiliz ama bu yanlışlığın sürdürülemeyeceğine dair inancımız tamdır. Elbette gönül ister ki halklarımızın birbirine karşı öfke biriktirmesine neden olabilecek anlayışlardan uzak kalalım ama maalesef bu siyaset hâlâ kullanılıyor.

Ağrı Doğubeyazıt’taki Ehmedê Xanî heykeli geçtiğimiz günlerde kayyım tarafından yerinden sökülerek kaldırıldı. Ölümünün 10’uncu yıl dönümünde andığımız Orhan Doğan’ın, Uğur Kaymaz’ın heykelleri de aynı uygulamaya maruz kaldı. Kayyımların atandıkları yerlerdeki uygulamaları, halkta nasıl bir etki yaratıyor?

Kürtlerin tüm haklarının ortadan kaldırılması için, Kürtlerin tamamen gündemden düşürülmesi konusunda yoğun bir çaba var. Ehmedê Xanî, Kürtler için her yönüyle çok ciddi bir mirastır. Bu sadece Kürtlerin değil, bu coğrafyanın mirasıdır. Uğur Kaymaz, 12 yaşında, 13 kurşunla öldürülmüş bir çocuk. Kürtler açısından bir semboldür o da. Bir haksızlığı sembolize eder. Orhan Doğan hakeza. Siyasetçidir, milletvekilliği yapmıştır ve halkı kendi iradesiyle onun heykelini dikmiştir. Tüm bunları ortadan kaldırmak, Kürtleri ortadan kaldırmak, yok saymaktır. Geçmişe baktığınız zaman, bizzat Cumhurbaşkanının Ehmedê Xanî’yle, Meleyê Cizîrî, Meleyê Boteyî’yle ilgili açıklamaları var. Yakın geçmişte Cumhurbaşkanı Ehmedê Xanî’nin ne kadar değerli olduğunu vurgulamış, onun propagandasını yapmışken, bugün kayyım onun heykelini yıkıyorsa, bunun izah edilecek bir yanı yok. Maksat, amaç ortada. Bu, bir kültüre, kimliğe karşı tahammülsüzlüktür. Elbette halk bunu hoş karşılamaz. Halk, kayyımların geçici olduğunu biliyor. Burada yollar yapabilirsiniz ama halk sizi seçmemiş. Şu an valilik binasına, belediye binasından daha rahat girebiliyorsunuz. Halk, belediyesine defalarca aranarak, kimlik sorgusuyla, GBT sorgusuyla girebiliyor. Bu muameleden hangi halk memnun olacak?

Az önce 16 Nisan referandumunda ortaya çıkan tabloya işaret ettiniz. Hayır oyu kullanan kesimler içinde birbiriyle uzlaşabilecek kesimler olduğu gibi uzlaşamayacak kesimler de var. Siz önümüzdeki dönemde uzlaşmaz kesimlerin ortak paydada bir araya gelebileceğini düşünüyor musunuz?

Elbette insanlar kendi ideolojilerinden vazgeçmez ama demokratik bir Türkiye için ortak bir zemin çabası ortaya çıkabilir. Herkes, önce demokrasi diyecek. Hepimiz otoriter bir rejimin yönettiği bir ülkede yaşıyoruz. Vicdan sahibi her insan, demokrasi için ortak mücadele verebilir. 2019 seçimleri açısından önümüzde uzun bir süre var. Bir yıl sonrasına kadar siyasetin nasıl şekillenebileceğini kestiremeyiz. Ama herkesin bir arayışı var. Bunun böyle gitmeyeceğine dair bir beklenti var. Bu beklentilerin doğru, sağlıklı bir noktaya taşınabileceğini düşünüyorum.

.

‘BİR GÜN BİRBİRİMİZİ GEREKSİZ YERE KIRDIĞIMIZI FARK EDECEĞİZ’

Bunca baskıdan sonra Kürt hareketinin, Türkiye’ye dair stratejisinde ciddi bir değişim olduğunu gözlemliyor musunuz?

Kürt siyaseti veya HDP adına konuşma yetkisine sahip değilim. Ama demokrat bir Kürt olarak, demokratikleşme mücadelesine daha sağlıklı yaklaşmamız gerektiğini söyleyebilirim. Demokrasi olmadan Kürt sorununu çözemeyiz, değişimi, dönüşümü sağlayamayız. Bence demokrasiyi sağlamak, onu kalıcılaştırmak önceliğimiz olmalıdır. Ancak ondan sonra yapısal sorunları masaya yatırıp doğru çözümü arayabiliriz. Evet, Kürtlerin kimlik ve kültürel hakları asla ve asla geriye itilemez, gözardı edilemez ama demokratik bir cumhuriyeti oluşturmadan da hiçbir sorunu çözemeyeceğimizin bilinciyle hareket etmeliyiz.

Ömrünüz demokrasi mücadelesiyle geçti. Yeri geldi cumhurbaşkanlarıyla, başbakanlarla görüşmeler yaptınız, yeri geldi aynı cumhurbaşkanları veya başbakanların siyasi tutumları yüzünden hapse götürüldünüz, saldırılara uğradınız. Kişisel hikâyenizden Türkiye’nin demokratik bir cumhuriyet olması yönündeki mücadele için çıkardığınız sonuç nedir? Yorgun musunuz, bezgin misiniz, umutsuz musunuz?

Hayır, hiçbir zaman umudumu kaybetmedim. Elbette bu süreçleri yaşarken insan zaman zaman kırılıyor, yoruluyor. Ama demokrasi, insan hakları için mücadele etmek ve vicdanen rahat olmak her şeyden daha önemlidir. Ortak bir demokratik gelecek için yürütülen çabaların bugün daha güçlü hale geldiğini görüyorum. Bu nedenle de bütün hukuksuzluklara rağmen vicdani bir hareketin oluşacağına, demokratik bir Türkiye için daha belirgin bir mücadelenin şekilleneceğine, demokrasi özlemi duyan insanların birbirlerini daha güçlü biçimde sahipleneceğine inanıyorum. Evet, zaman zaman daraldığımız, sıkıldığımız, yahut yaptığımız çabaların sonucunu alamadığımız için üzüldüğümüz oluyor. Sonuçta insanız, zaman zaman duygusal atmosfere geçtiğimiz de oluyor. Ama çatışma, haksızlık, hukuksuzluk da olsa, bunların geçici olduğuna hep inandım. Bir gün tüm bu yanlışlıkların ortadan kalkacağını ve yine bir gün birbirimizi gereksiz yere bu kadar kırdığımızı fark edeceğimizi düşünüyorum.

Sizin hikâyenize baktığımızda uzun, yorucu, haksızlıklarla dolu bir geçmişle karşılaşıyoruz. Üstelik bu hikâye aynı yoğunlukta devam ediyor. Sizden çok sonra siyasete giren, yeni kuşağın en parlak liderlerinden Selahattin Demirtaş da tıpkı sizin gibi genç yaşta hapsedildi. Demirtaş’ın siyasi geleceğine ilişkin öngörünüz nedir?

Hepimizin hedefi ve özlemi demokratik bir Türkiye’dir. Barışın sağlanması, haksızlığa ve hukuksuzluğa uğrayan Kürt halkının, inancından dolayı dışlanan Alevilerin, kendini Türkiye’de mutsuz hisseden tüm insanların mutluluğu için çaba gösteren bir anlayışın mensuplarıyız. Selahattin Bey de gerçekten demokrasiye inanan, sorunların çözümü için mücadele veren bir insan. Kendisiyle tartıştığımızda da aynı şeyleri düşündüğümüzü görüyoruz. Aynı duyguları paylaşıyoruz. Silahların susması, demokratik bir geleceğin inşası için mücadele ediyoruz. Fakat sizin düşünceleriniz ne olursa olsun birileri bunu topluma farklı bir şekilde yansıtarak sizi hedef göstermeye çalışıyor. Selahattin Bey, çağdaş demokrasi için mücadele verirken, kendisini terörize eden bir anlayışla karşı karşıya kaldı. Biz de bunları yaşadık. Eğer kimliğiniz Kürt ise, bu kimliğinizi çok rahat bir biçimde toplumu size karşı kışkırtmak için kullanabiliyorlar. Mesela Samsun’da yaşadığımız saldırıyı hatırlatayım size. Biz önce lokantaya gittik, bizden hesap almadı. Otele gittik, adam bizi öyle ağırladı ki, mahcup olduk. Ama afedersiniz kendini bilmeyen biri de kalkıp bize karşı bir eylemde bulundu. Şimdi bu saldırı karşısında tüm Samsun halkını mı suçlayacağız? Hayır, asla böyle bakmıyoruz. Ama sonuçta kışkırtmaya gelenler de oluyor. Esas yanlışlık, Kürtleri terörist gibi göstererek kendilerini ayakta tutmaya çalışanların yaklaşımı. Türk halkının da bu siyaseti artık görmesi lâzım. Bilinçli olarak bir kesimin beynini Kürtlere karşı yıkadılar. Oysa Kürtler bu değil. Türk halkı da artık, birilerinin iktidarını sağlamlaştırmak için bunları yaptığını görüyor.

Sizce Türk halkı bunu görüyor mu gerçekten?

Dün ile bugünü karşılaştırdığımızda, Türk halkının büyük bir kesiminin bunun farkına vardığını görüyoruz, hissediyoruz

‘KÜRDİSTAN BAĞIMSIZLIK REFERANDUMU İYİ HESAPLANMALI’

Kürdistan’ın bağımsızlık referandumu gündemde. Referandumun etkileri ne olacak sizce?

Güney Kürdistan halkı elbette kendi geleceğini belirleme hakkına sahip, buna kimse müdahale edemez. Ama böyle bir adımın çok ciddi biçimde tartışılması, iyi hesaplanması lâzım. Parlamento, sivil toplum, farklı toplumsal kesimler bunu tartışmalı, dünyadaki iklimin buna etkisi, bunun dünyadaki iklime etkisi değerlendirilmeli. Mustafa Kemal büyük tartışmalardan sonra parlamentoyu toplayarak cumhuriyeti ilan etmişti. Bugün bakıyorsunuz Kürdistan’da halkı temsil eden parlamento bile kapalı. Parlamentonun alacağı bir karar meşruiyet açısından çok önemlidir. Bu bir eksiklik. Keza Kerkük’ün statüsünün belirlenmesi için de referandum yapılması lâzım. Şengal, Musul vilayetine bağlı ama Kürtlerin özüdür. Peki oradaki Kürtler bu referanduma katılacaklar mı? Bütün bunların tartışılması gerekiyor.

Kürdistan parlamentosunun kapalı olmasının sebebi ne?

Parlamento başkanı Goran’dan ama Erbil’e gitmesi yasaklanmış durumda. Çeşitli ihtilaflar var, bu ihtilafların çözülmesi lâzım. Goran hareketinin lideri Nuşirevan Mustafa’nın hayatını kaybetmesi de bu süreçte önemli bir boşluk yarattı. Gerillalıktan diplomasiye kadar çok alanda yetişmiş bir siyasetçiydi kendisi. Ama tabii bu sıkıntılar Nuşirevan Mustafa hayattayken başlamıştı. Goran şimdi ne yapacak, nasıl bir toparlanma olur, Kürt siyasetleri arasındaki ihtilaflar ne noktaya gelir, yakın zamanda bunların netleşeceğini düşünüyorum. Tabii hayati bir mesele olan bağımsızlık referandumu kararında çok yönlü düşünmek, gelecekte karşılarına çıkabilecek sıkıntıları şimdiden aşabilecek bir yol izlemeleri gerekiyor.

‘TARİHİN KARANLIK BİR DÖNEMİNDE DEĞİLİZ’

Belki yakın zamanda bağımsız Kürdistan’ın ilanına tanıklık edeceğiz. Rojava’daki gelişmelerin nasıl bir seyir izleyeceği belli değil ama orada da belli bir statünün oluşması muhtemel görünüyor. Diğer yandan Türkiye’de son iki yıldır, geçmişte örneğine az rastlanır yıkıcılıkta bir savaş yaşanıyor. Siz, önümüzdeki dönemde Kürtler açısından nasıl bir gelecek öngörüsünde bulunuyorsunuz?

Kürtler 40 milyonluk nüfuslarıyla Ortadoğu’da önemli bir aktör. Elbette varlıklarını ortaya koyacak çabaları bu yüzyılda da sürdürecekler. Statülerini sağlamaya çalışacaklar. Fakat Kürtlerin bulundukları devletlerle ilişkilenme biçimleri farklı. Mesela biz Türkiye’de demokratik bir cumhuriyette, eşit yurttaşlık esasına dayalı bir yaşam istiyoruz. Irak’ın, Rojava’nın koşulları farklı. Pankürdist bir anlayışımız yok. Demokratik bir Ortadoğu’da, diğer halklarla beraber yaşamak istiyoruz. Dolayısıyla gelecek buna göre şekillenecek. Irak’ta Araplarla Kürtlerin ilişkilenme biçimi farklıdır. Türkiye’de Türklerle Kürtlerin ise 500 yıllık bir birlikteliği var. Türkiye’nin her yerinde Kürtler var. Buradaki ilişkileri bu gerçeklik üzerine kurmak lâzım, değil mi? Ama eğer Irak’ta Araplarla Kürtler geçmişten beri farklı bir yaşam sürdürmüşlerse, ona göre bir yol, yöntem bulacaklardır. Önemli olan hak ve hukukun kullanılmasında buluşmaktır. Bunu sağladığınız zaman bence çok da sorun kalmaz. Tarihin karanlık bir döneminde değiliz. Ortadoğu halkları, Anadolu ve Mezopotamya halkları niye birbirine düşman olsun ki! Düşman olmaya da, eşit-özgür bir yaşam oluşturulursa birbirinden ayrılmaya da gerek yok. Milliyetçi, hamasi duygularla halkları karşı karşıya getirmek değil, halkları bütünleştirmek, ortaklaştırmak lâzım.

Adalet Yürüyüşü’yle başladık, onunla bitirelim. Yürüyüşe katılma kararından sonra ne tür tepkiler aldınız? Kılıçdaroğlu’yla görüştünüz mü?

Hayır, CHP’den Kılıçdaroğlu ve Baykal dışındaki birkaç arkadaşla telefonda konuştuk. Adalet Yürüyüşü’nün Edirne’ye kadar devamı konusunda bazı önerilerde bulunduk. HDP’deki arkadaşlar da hem kendi düşüncelerini ilettiler hem de benim düşüncemi aldılar. Çünkü sonuçta birbirimizden kopuk bir siyaset yürütmüyoruz.

Yürüyüşün Edirne’ye uzanması muhtemel mi?

Şu an öyle görünmüyor ama bizim isteğimiz, arzumuz bu yönde.

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…